haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
haber etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Kasım 2011 Pazar

Duhî, îro û Paşeroja me her Yek e

Endamê polîtbîroya Partiya Demokrat ya Kurdistanê Mesrûr Barzanî doh di merasima rêkirina 360 xaniyên seyar ji bo xelkê Wanê de got kurdên bakur di dema xwe de gelek arîkariya kurdên başûr kirine û niho jî dora wan e ko arîkariya brayên xwe yên li Wanê bikin. Mesrûr Barzanî got ji aliyê qederê ve doh, îro û paşeroja kurdan bi hev ve girêdayî ye. 

Bi arîkariya Dezgeha Xêrxwaziyê ya Barzanî 200 xanî û bi arîkariya wîlayeta Dihokê jî 160 xanî yanî li ser hev 360 xaniyên seyar li Kurdistanê hatin amade kirin û duhî ber bi Wanê ve bi rêketin.

Mesrûr Barzanî di merasima rêkirina xaniyan de behsa têkiliyên tarîxî yên kurdên herdu aliyan kir û got:

“Wan kesan hertim destê arîkariyê ji bo me dirêj kir û pena dane me û hevkariya me kirin. Niha jî dora me ye ku li gorî derfetên xwe arîkariya wan xwişk û birayên xwe bikin, ev jî wê yekê diyar dike ko raboriya me, niha û paşeroja me bi hev re girêdayî ye”.



Ajansa Peyamnêr

17 Kasım 2011 Perşembe

CHP'li Aygün'ün Fırtına koparan açıklamaları !

Önce tarihsel perspektif 

Dersim, etnik kimliği ve dini inançları bakımından farklı özellikler taşıyan, bu farklılık sebebiyle de 500 yıldır yok edilme siyasetiyle karşı karşıya kalan bir bölge. Cumhuriyet, esasen o politikada bir değişiklik meydana getirmiyor; önce bölgeyi merkezi yönetime bağlama yönünde bazı raporlar hazırlanıyor. Bu raporlar, 500 yıllık Dersim sorununu barış içinde çözmeye yönelik öneri getirmiyor. 1937-1938’de jenosite varan bir operasyonla Dersim meselesi tarihe havale edilmiş oluyor.


Resmi tez ne? 

Resmiyette bir isyan olduğu ve devletin de bunu bastırdığı tezi savunuluyor. Çünkü Başbakan’ın deyimiyle ‘50 bin insanın öldürüldüğü’ bir operasyonun meşrulaştırılması için orada bir isyan oluşturulması gerekiyordu. Dersim isyanı, sonradan icat edilmiş bir şeydir, öyle bir şey gerçekte yok.

Sorumlusu kim?

Devlet ve o dönemin CHP iktidarı. Ancak CHP’de bu konuda kendi tarihiyle yüzleşme ve uygulanan politikaların toplumun önünde saydam bir şekilde tartışılması yönünde bir tavır alındığını Kılıçdaroğlu döneminde görüyoruz. Tabii “Bunu CHP yaptı” deyip, bunun üzerinden bir politika üretmek de doğru değil, çünkü o dönem başka parti yoktu zaten.
Atatürk’ün katliamdan haberi var mıydı?
Bu dönem boyunca izlenen bütün politikalarda Atatürk devletin başındadır. Fakat Aleviler, bütün bu dönemi Mustafa Kemal’den ayırmak için onun ‘büyük lider’ kimliğine de gölge düşmemesi için fotoğrafını alıp Hazreti Ali ile yan yana asmışlardır. Bu katliamdan haberdar olmadığına kendilerini inandırmışlardır.
Burada bitmiyor.

Aygün'ün Kürt Sorunu ve Ergenekon davasıyla ilgili açıklamaları 

“Öcalan’la yapılan görüşmeler çok değerli, bu sürecin yeniden başlaması gerekir. Ama örgütün de silah kullanmayacağını inandırıcı bir şekilde topluma ve hükümete anlatması lazım. Birbirimizi öldürmeden konuşmalı, çözüm aramalıyız. Hükümet aslında görüşmeler yaparak, müzakere yaparak bu iradeyi ortaya koydu. O yolun devam etmesi gerekir. Sorunun çözümünde ‘kırmızı çizgi’ söylemi yanlış.”
Peki ya Ergenekon?
“Ergenekon diye bir gizli örgütün, yapılanmanın olduğunu biliyorum. Operasyonun başlamasıyla yasadışı eylemler bitti, bölgede faili meçhuller neredeyse durma noktasına geldi. Veli Küçük’lerin tutuklandığı dönem çok önemli. Derin devlet ve gizli Kontgerilla çekirdekleri felç oldu. Gerçekten Kontgerilla’nın tasfiyesini, derin devlete son verme adımı olarak görüyordum. Ancak yapılan son tutuklamaları yanlış buluyorum. Ahmet Şık’ların, gazetecilerin, Ergenekon’dan kuşku duyduğunu söyleyenlerin, eser yayımlayanların tutuklanması nedeniyle ben biraz sulandığını düşünüyorum. Daha çok ‘muhalifleri tasfiye etme hareketi’ gibi duruyor. Dolayısıyla çok büyük bir fırsatın heba edildiği görüşündeyim.”

Oğlu öldür, babayı hapset!

Polis tarafından öldürülen Baran Tursun'un babası Mehmet Tursun hakkında açılan bir davada 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı.

 Mehmet Tursun hakkında, oğlunun ölümüne ilişkin açılan davada kullandığı "Baran Tursun davasında sahtekarlıklar yapıldı" sözü nedeniyle Karşıyaka 4. Sulh Ceza Mahkemesi'nde dava açılmıştı.

 Karara bağlanan davada, Mehmet Tursun hakkında TCK'nın 125/1-2 maddesine göre, 11 ay 20 gün hapis cezası verildi. Ertelenmeyen ceza, paraya cezasına da çevrilmedi.

 Baran Tursun'un annesi Berrin Tursun ve amcası Süleyman Tursun daha önce de "polise hakaret ettikleri" iddiasıyla 6 ay hapis cezasına çarptırılmışlardı.

 25 Kasım 2007 tarihinde Baran Tursun'u öldüren polis Oral Emre Atar hakkında ise 2 yıl 1 ay hapis cezası verilmişti.


ANF NEWS AGENCY

KCK davasımı, Cemaatin Engizisyonu mu?

Bakın KCK davasına... Cengiz Doğan'ın başına gelenin başka birçok versiyonuyla karşılaşırsınız.  O pankartı astıysa firar etti firar ettiyse nasıl yani?!
Ben bir insanın aynı anda iki yerde birden olabileceğini biliyorum.
Ama herkes bilmez. Çok şaşırır.
28 yaşındaki Cengiz Doğan da öyle bir şaşırmış ki, anlatmaya nereden başlasam.
***
Doğan, 20 Nisan 2009’da KCK Şırnak davası kapsamında Mardin Nusaybin’de bir arkadaşının evine yapılan baskında, ev sahibi arkadaşıyla birlikte gözaltına alındı. Mahkemeye çıktı ve tutuklandı. Yaklaşık 2.5 yıldır Mardin E Tipi Cezaevi onun yeni ikametgâhı. ,
Biliyorsunuz bu tür ‘ikametgâhlardan’ istenildiği gibi çıkılıp girilemiyor.
Fakat... Yani acaba...
Nusaybin Cumhuriyet Savcılığı, bu evrensel kuralı tam olarak bilmiyor olabilir mi? Cezaevine giren bir kişinin istediği vakit çıkıp, estiği vakit geri dönemeyeceği gerçeğini... Bilmiyor olabilir mi?
***
Nusaybin Savcılığı’nın açtığı soruşturma şöyle diyor: ”18 Nisan 2011’de Nusaybin Belediyesi ve Nusaybin BDP organizesinde Mitanni Kültür Merkezi bahçesinde yaşamını yitiren PKK’lıların anması için resim sergisi açıldığı ve mevlit okunduğu tespit edilmiştir. Bu etkinlik esnasında suç konusu olan kimi pankartlar ve resimler asılmıştır. Bu pankart ve fotoğrafların asılması ve bu etkinliğe katılmaları sonucu örgüt propagandası suçunu işledikleri iddiasıyla isimleri belirtilen kişiler hakkında soruşturma açılmıştır.”
Tahmin edin bakalım o isimler içinde kim de var?
Cengiz Doğan. 2.5 yıldır KCK’dan tutuklu olan!
Savcılığın suç unsurlarını saya saya bitiremediği etkinliğin yapıldığı gün de tutuklu olan!
***
Tabii, Doğan hakkında soruşturma açıldığını duyunca şaşırmış. 26 Eylül günü savcıya verdiği ifadesinde bu şaşkınlığını hiç gizleyemiyor: ”Nasıl oluyor da 5 ay önce Nusaybin’e gidip, pankart asıp, etkinliğe katılıp daha sonra tekrar Mardin Cezaevi’ne gelebiliyorum? Ayrıca nasıl oluyor da cezaevinde olduğum halde bana ait olmayan bir fotoğraf bana aitmiş gibi gösterilerek 5 ay önce Nusaybin’de çekildiği belirtilebiliyor? Eğer o fotoğraftaki kişi ben isem ve 5 ay önce Nusaybin’de isem, o zaman hem savcılar, hem jandarma hem de Mardin Cezaevi Müdürlüğü beni hukuk dışı bir şekilde serbest bırakmış ya da demek ki ben firar etmişim...”
Bari gerisini de ben sorayım: Firar ettiyse niye hâlâ cezaevinde? Filan.
***

Türkiye stili yargıçların, savcıların ve iddianamelerin insanlığa soğuk füzyondan öte bir katkısı oldu: Bir insan aynı anda iki yerde birden olabiliyor!
Mesela bakın Balyoz iddianamesine... Yurtdışında görevde oldukları pasaportlarla kanıtlanan 4 asker aynı anda İstanbul’da darbe hazırlığı yapıyormuş gibi yargılanıyor.
Bakın KCK davasına... Cengiz Doğan’ın başına gelenin başka birçok versiyonuyla karşılaşırsınız.
***
“Siz KCK nedir biliyor musunuz, terör örgütünün şehir yapılanmasıdır, paralel devlet hazırlığıdır, sözleşmesi var, başkanı Murat Karayılan...” diye ezbere anlatmaya başlıyorlar.
Biz, KCK nedir, biliyoruz da... Siz bu davanın görülme biçimindeki garabetleri, laubaliliği, keyfiyeti biliyor musunuz?
Biraz bilin, doğrusu.
Türkiye’nin en hayati meselelerinin nasıl bir saçmalıklar diyarının kapısı önüne bırakıldığını bilin. Az biraz daha bilgi ufuk açar.

16 Kasım 2011 Çarşamba

Suriye’ye benzememek gerek !!!

Cengiz Çandar


‘Büyük aşk’tan, Amerika ile eşgüdüm içinde, ‘büyük nefret’e döndüler. Neyse ki, döndüler. Ama bundan sonrası var: Tayyip Erdoğan hükümetinin Suriye’ye ilişkin aldığı pozisyon ‘taktik’ olmayacak, daha önceki gibi değil, gerçekten ‘stratejik’ bir pozisyonu ifade edecekse Türkiye, hiçbir şekilde Suriye’ye benzeyemez. 
Bir polis rejiminin ne ve nasıl bir şey olduğu konusunda, Suriye ile yaşanan ‘gel-git’ten sonra artık uyanık olunmalıdır. Türkiye, bir daha bu tür rejimlerle hiçbir gerekçeyle ‘al takke-ver külah’ ilişkiye girmemelidir. 
Suriye ve benzeri polis rejimlerinde medya, rejimin kontrolündedir ve manipüle edilir. Bu konuda, Türkiye’de hükümetin işinin hayli zor olduğunu görebiliyorum. 
Zira, Türkiye’de herhangi bir polis rejimine hizmet sunmaya hevesli, çok sayıda kişiden oluşan bir medya ortamı mevcut.

AKP'li kadın vekil Kürt kadın vekillere saldırdı

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçekapılı'nan kendisiyle birlikte İstanbul Milletvekili Sabahat Tuncel'e şiddet uyguladığını söyledi. Bahçekapılı ise "Grup Başkanvekilime hücum ederse ben onu erkek kadın olduğuna bakmadan korurum" diyerek şiddeti savundu.

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin’in konuşması üzerine BDP Grup Başkanvekili Hasip Kaplan söz aldı. AKP grubu adına konuşan Kırıkkale Milletvekili Oğuz Kağan Köksal’ın “BDP-KCK ile organik bağ içinde değil” derken, İçişleri Bakanı Şahin’in kendisini yargının yerine koyarak suçlama getirdiğini savundu.

Partileri hakkında açılan kapatma davalarının hiçbirinde organik bağ bulunmadığını söyleyen Kaplan, AİHM’de açılan davalarda da Türkiye’nin mahkum olduğunu söyledi.

Bakan Şahin’in 3 milyon Kürt’ü dinsizlikle itham ettiğini anlatan Kaplan, bunun içtüzüğe göre yaralayıcı ifade olarak görülüp kınama cezası gerektiğini savundu ve Başkanı göreve davet etti.

Dinsizlik suçlamasını partilerine seçmenlerine hakaret olarak gördüklerini ifade eden Kaplan, Bakan Şahin bunu söylerken AKP grup Başkanvekilinin de gruplarının önüne gelerek kendisini tehdit ettiğini vurguladı.

Kaplan’ın bu iddiası üzerine kürsüye çıkan AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş, Kaplan’ın yanına giderek, “birazdan söz hakkı sizin cevap vereceksiniz” dediğini ancak bağırması üzerine “Burası dağ değil, bağıramazsınız” diye karşılık verdiğini anlattı.

BDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan ise kendilerine şiddet uygulandığını belirterek söz istedi. Hiç tasvip etmedikleri bir manzara yaşadıklarını söyleyen Buldan, “Burada bir kadın şiddeti yaşadık. Hem de bir kadından, Bahçekapılı’ndan. Kadına yönelik şiddet gününde Sabahat Tuncel ve bana şiddet uyguladı. Tuncel’i ‘Niye buraya geliyorsun’ diye itekledi” dedi. Buldan da Bahçekapılı’nın bu davranışına karşı kınama istedi.

AKP Grup Başkanvekili Ayşenur Bahçeekapılı bu sözler üzerine kürsüye çıktı. “Ben özür dilenecek bir şey yapmadım” diyerek şunları söyledi: “Alnımın akıyla söylemek isterim. Grup Başkanvekilime hücum ederse ben onun erkek kadın olduğuna bakmadan korurum. Benim Grup Başkanvekilimi kovarlar ve arkadan gelen şiddet gösterirse buna müdahale ederim. Kadın şiddetini eleştiriyorlarsa çocuğunu koruyan annenin öldürülmesini, öldürülen 4 genç kıza yönelik şiddeti de eleştirsinler.”

MUMCU ŞİDDETİ KINADI

Bahçekapılı’nın sözleri üzerine Ayla Akat Ata, Sabahat Tuncel ve Pervin Buldan Meclis Başkanvekili Güldal Mumcu’nun önüne giderek söz istedi. Söz vermeyen Mumcu, “Şiddeti savunmak olumlamak tasvip edilemez. Bu şekilde konuşmalar bundan sonraki Meclis çalışmalarını olumsuz etkiler. Milletvekillerinin şiddete yönelik davranışlarını kınıyorum. Bir daha tekerrür etmemesini diliyorum” diyerek tepki gösterdi.

Bu arada söz verilmeyen BDP’li kadın milletvekilleri ile AKP’li milletvekilleri arasında sözlü sataşma oldu. AKP’li milletvekillerinden Mumcu’ya da “Meclis’i yönetmekten acizsin”, “Artık oylamaya geç” şeklinde itirazlar yükseldi.

ANF NEWS AGENCY

14 Kasım 2011 Pazartesi

Avrupa’da kimyasal protestoları sürüyor

Türk devletinin kimyasal kullanımı Köln, Ulm ve İsveç'in Stockholm kentinde yapılan çeşitli eylemlerle protesto edildi.


 Çelê'de kimyasal silahlarla katledilen 36 gerilla için, Almanya'nın Köln kentinde Halk Meclisi'nin organize ettiği bir yürüyüş gerçekleşti. Aposteln Kilisesi önünde değişik kurum ve kuruluşların katılımıyla yapılan yürüyüşte eylemciler, 'Erdoğan'ın Kanlı Elleri', 'Artık Yeter!' 'O Emrediyor, O zehirliyor', O Öldürüyor Kürt Halkını' yazılı pankart ve dövizler taşındı. Dom İstasyonu önüne kadar aralıksız 'Katil Erdoğan' sloganları atan eylemciler, Dom İstasyonu önünde bir bildiri okudu.
Almanya'nın Ulm kentinde ise biraraya gelen demokratik göçmen kurumları, Türk devletini kitle imha silahlarını kullanarak savaş suçu işlediğini dile getirdi ve saldırıları şiddetle kınadı. Önceki akşam Çarşı merkezinde düzenlenen eylemde, DEKÖP-Ulm adına yapılan basın açıklamasında, "Türk ordusu, Kürt halkına karşı yürüttüğü savaşta kural tanımayarak katlemeye devam ediyor. En son geçtiğimiz hafta Türk devleti 36 HPG gerillasını vahşice kimyasal silah kullanarak katletti. Almanya ise buna sessiz kalarak suç ortağı oldu" denildi.

İsveç'in Stockholm kentinde de Kürt kadınları eylemdeydi. Stockholm'un Sergel Meydanı'nında bir araya gelen kadınlar, HPG gerillalarına yönelik vahşetin boyutlarını ortaya koymak için, üzeri kırmızıya boyalı ve yanık izleri bulunan kefenleri giyerek yere uzandılar. Başka bir grup kadın da Türk devletinin saldırgan politikasını ve kimyasal silah kullanımını konu alan bildiri ve broşürleri çevreden geçenlere dağıttı.

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Kurdistan'da ‘Kürt Basın Konferansı’

Federal Kurdistan Yönetimi tarafından düzenlenen ‘Kürt Basın Konferansı’ Kurdistan'da gerçekleştirilecek

23 Kasım tarihinde başlayacak konferansa Türkiye, İran, Irak, Suriye, Rusya ve Avrupa ülkelerinden Kürt gazetecilerin katılması bekleniyor.

Kurdistan'ın Başkenti Hewler kentinde 23 Kasım tarihinde başlayacak ve iki gün sürecek olan konferansta ‘Barış ve demokrasinin gelişmesinde medyanın rolü ve önemi’, ‘Bilgi, ulus ve Kürt dilinin gelişmesinde medyanın rolü’ , ‘Medya, etik, ahlâk ve moral değerler’, ‘Mevcut koşullarda Kürt dilinin birliği’ gibi ana başlıkları altında çeşitli tebliğler sunulacak. Bu arada konferansa Türkiye’den de toplam 40 gazetecinin çağrıldığı belirtildi.

Meclis Kürt şair ve yazarları dinleyecek !!!


Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan terör kaynaklı yaşam hakkı ihlalleri alt komisyonu Kürt aydınları Meclis'e davet etti. Komisyonun ilk konuğu 16 Kasım'da Kürt yazar Ümit Fırat olacak. İkinci konuk olarak da Kürt şair gazeteci-yazar Bejan Matur davet edildi. Komisyon, 23 Kasım'da Kürt sorunu ve terör kaynaklı yaşam hakkı ihlallerini, "Dağın Ardına Bakmak" kitabıyla kaleme alan Matur'dan dinleyecek. Komisyon ayrıca Kemal Burkay Orhan Miroğlu ve Vedat Bilgin gibi isimleri de davet edecek. Komisyon Başkanı AK Parti Amasya Milletvekili Naci Bostancı, "Çalışmalarımızda barışçıl mesajların öne çıkması önemli. Çünkü barış, terör nedeniyle acı çeken bütün insanların ortak talebi" dedi.

"Hele Kışı Atlatın!"

BDP Parti Meclisi (PM) toplantısında konuşan Eş Genel Başkan Selahattin Demirtaş, Van ziyaretinde "Hele kışı atlatın" diyen Başbakan Erdoğan'a sert tepki gösterdi.


 Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) Parti Meclisi (PM) toplantısı başladı. Diyarbakır Sümerpark'ta başlayan toplantıya BDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Gültan Kışanak başkanlık etti. Toplantının açılış konuşmasını yapan Demirtaş, siyasal gelişmeler ve toplantının gündem maddelerinin yanı sıra, Van depremi üzerinde durdu.

 'AKP Van'da sadece siyaset yapıyor'
 Van'da yürüttükleri faaliyetlerin hiçbir zaman siyasi bir çalışma olarak düşünülmemesi gerektiğini ifade eden Demirtaş, insani yardımı ve vicdani duruşu öne çıkardıklarını söyledi. Deprem ile ilgili AKP'nin tutumunu eleştiren Demirtaş, AKP'nin Van depreminde siyasi rant devşirmeye çalıştığını söyledi. AKP'ye oy vermeyen depremzedelerin cezalandırıldığını dile getiren Demirtaş, kimi yerde devlet yardımlarının ya da sivil yardımlarının siyasi ranta çevrilmeye çalışıldığını söyledi. "Valisiyle, kaymakamıyla, oradaki askeri personeli, polisiyle bir bütün olarak devletin bütün kurumlarıyla AKP Van'da sadece siyaset yapıyor" diyen Demirtaş, ikinci deprem öncesi tüm uyarı ve önerilerinin dikkate alınmaması sonucu acı sonuçların yaşandığını kaydetti.

'Medya patronları da katliama ortaktır'
 İkinci depremde yaşamını yitiren gazeteciler Cem Emir ile Sebahattin Yılmaz'ı da anan Demirtaş, ailelerine ve tüm basın emekçilerine başsağlığı dileklerinde bulundu. Van'da çalışmaların yetersiz olduğunu, oradaki basın mensuplarının bunu yazdığını ancak genel yayın yönetmenleri tarafından bunları yansıtmadığını belirten Demirtaş, "AKP'yi yıpratmama adına, AKP yağcılığı adına Van'ı güllük gülistanlık göstermeyi bir görev bilmişlerdir. O genel yayın yönetmenlerine sesleniyorum, sizin göreviniz AKP'yi allamak pullamak değildir. Eksik yanlış yetmezlik nerde bunları kamuoyunun gözleri önüne sermektir. Bizim varsa yerel yönetim olarak eksiğimiz bizim, varsa merkezi hükümetin eksikliklerini anlatabilmektir. Siz üstünü örte örte yaptığımız açıklamaları bile sırf BDP'yi ekranlarda göstermemek için halktan gizleyerek bakın nelere, hangi faturalara yol açtınız. AKP hükümeti kadar AKP yandaşlığı yapan medya patronları da arttık bundan sorumludur. Hepsi bu katliama ortaktır. Hepsini Van'da vicdanlı olmaya çağırıyoruz" dedi.

 'Van halkının 5-6 bakana ihtiyacı yok'
 "Van halkının orda 5-6 bakana ihtiyacı yok" diyen Demirtaş, "Konutlara ihtiyacı var, yardıma ihtiyacı var. Başbakanı görmeye de ihtiyacı yok. Başbakanın nurlu yüzüne de hasret değiller. Gidip 'Bu kışı burada geçireceksiniz' müjdesi veren bir başbakana Van'ın ihtiyacı yoktur. Böyle bir ciddiyetsizlik, saygısızlık olabilir mi? Van hayalet kente döndü, insanlar göç ettiler ki buna göç denmez sürgüne gönderildiler aslında. Zorunlu sürgüne tabi tutuldular. Şimdi kendisi çözüm üretmek yerine kar altındaki çadırlara gidip ciddiyetsiz bir şekilde 'zorlukları çekeceksiniz' diyor. Sen tank ihalesine çıktığında verdiğin milyonlarca doları İsrail'in masasına sayarken 'hele bu kış bu parayı vermeyelim gelecek yaz verelim' dedin mi? F-16'ları alırken, bombalar alırken, askeri alımlar yaparken şu kış şu tankı topu almayalım dedin mi? Bütün bütçe ödeneklerini en büyük kalemini askeri harcamalara yaparken elin titredi mi? Vatandaştan bir konteynırı geçici niye esirgiyorsun? Kışı atlatın demek Van'ı defterden silmek demektir" dedi.

 Yardım derneklerine çağrı
 Sivil yardımların devam etmesi ve yardım derneklerine çağrı yapan Demirtaş, "Sivil yardımlar devam etmeli bu yardımlar da olmasaydı Van halkının dramı çok daha ağır olacaktı. Yardım kuruluşu derneklere çağrım Diyarbakır başta olmak üzere birçok çevre ilde boş evler var. Van'dan en azından kışı geçirmek üzere geçici olarak ayrılmak isteyenlere kira desteği kira yardımı sunulabilir. Yardımseverler ev kiralayarak yerleşmek isteyenlere destek sunabilirler. Biz de böylesi bir kampanyayı destekleriz. Yardım yapmak isteyenlerin konteynır ve geçici konut prefabrik ev inşa edilmesi satın alınması konusunda yardımın olması daha anlamlıdır.

'Kendi yaralarımızı halk olarak kendimiz saracağız, gaz, cop kullanmasınlar yeter'
 Depremzedelere yönelik polis müdahalesine tepki gösteren Demirtaş, "Van halkı bakanı valiyi bakanı protesto ediyor. Evleri, barkları yıkılmış cenazelerini bile taziyesiz defnetmiş halk iki kelime protesto ediyor bakanı ama buna tahammülleri yok hemen coplayabiliyor. Gaz bombalarıyla enkaza gaz bombası atabiliyor. Bunun adı faşizmdir. Van halkına faşizmi reva gören bir valiyi orda kimse tanımaz. Herkes haddini bilmelidir. Bizler halk olarak bu yaralarımızı saracağız. Hükümetten kimsenin beklentisi kalmamıştır. Gölge etmesin bu hükümet, gaz atmasın cop kullanmasınlar yeter. Van'a da gitmesinler" şeklinde konuştu.

'Tutuklanan aydınlar Türkiye’nin onurudur'

Fransız Le Monde gazetesinde iki tarihçi ve bir felsefe doktorunun imzasını taşıyan ortak makalede Türkiye’deki KCK tutuklamaları sert bir dille eleştirilerek, “Erdoğan’ın Türkiye’si gerçek yüzünü gösterdi. Tutuklanan aydınlar Türkiye’nin onurudur” denildi.
Sosyal Bilimler Yüksek Araştırmalar Okulu (EHES) müdürü, tarihçi ve siyaset bilimci Hamit Bozarslan, EHES profesörü Vincent Duclert ile felsefe doktoru Ferhat Taylan, ortak bir makale kaleme aldı. Le Monde gazetesinde yayınlanan makalede, AKP hükümetinin baskıcı politikaları ile bu sistemi Arap dünyasına “model” olarak sunan Batılı ülkelere eleştiriler yapıldı.

 “Avrupa Arap devrimlerinin ertesinde İslamcı partilerin yükselişi karşısındaki korkularına çözüm olarak Türk hükümeti ve lideri Recep Tayyip Erdoğan’ı görmek istiyor” denilen makalede, Türk hükümetinin Kürtlerin durumu veya AKP egemenliğini yazmaya cesaret eden bağımsız medya yönelik saldırılarının ağırlaştığı kaydedildi.

SİSTEMATİK BASKI
 Makalede, “Kürtlere karşı devlet şiddetine son verilmesine angaje olmak ve Kürtlerin Türk vatandaşları gibi tanınmasını, bireysel özgürlük ve kültürel çoğulculuk istemek ya da sadece kamuoyunu bilgilendirmek, giderek daha sistematik polisiye ve adli baskı konusu oluyor” ifadeleri yer aldı.

 Ekim ayı başından bu yana tutuklananlar arasında yer alan yayıncı-yazar Ragıp Zarakolu, oğlu Deniz Zarakolu, BDP’li araştırmacı Ayşe Berktay, BDP parti meclis üyesi Prof. Büşra Ersanlı’nın durumuna dikkat çekilen makalede, “Anti terör polis birlikleri tarafından ‘KCK operasyonları’ adı altında yürütülen bu operasyonların amacı Türk entelektüel, avukat ve eğitim görevlilerinin azınlıklara ve bireysel haklara saygılı bir demokrasi inşa etme çalışmasını yok etmektir” diye belirtildi.

GERÇEK YÜZÜNÜ GÖSTERDİ
 Hükümeti bunlara karşı sertlik kullandığı ve “denetimindeki” yargıya da güvenerek “barışçıl” mücadeleleri ve “bilgi çalışmasını” kırmaya çalıştığına dikkat çekilen makalede, 2009 yılından bu yana 8 bine yakın kişinin ifade özgürlüklerini kullandıkları için gözaltına alındığı hatırlatıldı.

 Makalede, “Bununla, Erdoğan’ın Türkiye’si gerçek yüzünü gösteriyor” denilerek, bu uygulamaların “son haftalarda çokça övülen İslamcı demokrasi ile hiçbir ilgisinin olmadığı” vurgulandı.

 Bozarslan, Duclert ve Taylan, Türkiye demokrasinin yolunun “baskıcı politikasına ilişkin gerçekleri daha iyi bastırmak için dezenformasyon yöntemlerini benimseyen bir hükümetin geciktirici manevralarında” değil sivil toplum ve aydınların özgürlük çalışmasında geçtiğini belirttiler.

Erdoğan’ın Arap Baharı’na ilişkin ilk değerlendirmesinin Muammer Kaddafi ile Başar El Esad’a verdiği destek olduğuna işaret edilen makalede Erdoğan’ın Esad’ı “iyi dost” olarak nitelendirdiği de hatırlatıldı.

ONLAR İÇİN KAVGA EDELİM
 Makalede, “Entelektüellerin durumu tüm Avrupa’yı ilgilendiriyor. Onların mücadelesi Türkiye’nin olduğu kadar Avrupa’nın geleceğini belirliyor. Bunu asla unutmayın. Ve Ayşe, Büşra, Deniz, Ragıp ile cezaevinde duruşmayı bekleyen tüm diğerleri ve özgürlüklerini ortak bir ideale feda edenler için kavga edelim” diye belirtildi.

 Le Monde gazetesindeki makalede, şunlar dile getirildi: “Dikkat çekici bir reklam operasyonu ile Türk demokrasisinin Arap dünyası için yüceltildiği bir sırada bu tutuklama dalgası bir kez daha herkese AKP iktidarının işleyiş biçiminin gösterdi: Kürt siyasi hareketini yok etmek, ülkenin doğusundaki çatışmaların durması için çalışan Türkiye aydınlarını tutuklamak, tüm muhalefeti ekarte etmek için devlet aygıtını ele geçirmek, medyanın tümünü sindirmek…”

TUTUKLANANLAR TÜRKİYE’NİN ONURUDUR
 “Burada bize satılmaya çalışılan ‘Doğu için iyi’ bir demokrasidir” belirlemesinin yer aldığı makalede, “Terörizmle mücadele adı altında Türk toplumunun terörize edilmesini hedefleyen bu stratejiye” tepki gösterildi: “Bir araştırmacı gazeteci terörist değildir, angaje olmuş bir eğitim görevlisi bir kriminal değildir, bir bağımsız yayıncı ihanetçi değildir. Bu erkek ve kadınlar Türkiye’nin onurdur. Düşünce tutuklularının serbest bırakılması için toplumu Türk hükümeti üzerinde baskı kurmaya çağırıyoruz. Avrupalı devletlerden anjelizmden çıkmalarını ve tarihle yüzleşmesini istiyoruz.”

YAZARLARDAN RAGIP ZARAKOLU'NUN TUTUKLANMASINA KINAMA
Kitapları Belge Uluslararası Yayıncılık'tan yayınlanan yurt içi ve yurtdışından bir grup yazar Ragıp Zarakolu’nun tutuklanmasını kınadı ve derhal serbest bırakılması çağrısı yaptı.
 Yazarlar Faysal Dağlı (Almanya), Erdal Boyoğlu (Avusturya), Fevzi Karadeniz (Fransa), Nuray Bayındır (Fransa), Hüseyin Şimşek (Avusturya), Mehmet Çetin (Hollanda), Doğan Özgüden (Belçika), Abdülkadir Konuk (Almanya), Hasan Bildirici (İsviçre), Süleyman Danışman (İsviçre), Mehmet Deste (Almanya), Doğan Akhanlı (Almanya), Hüseyin Erdem (Almanya), Emine Erdem (Almanya), Mehdi Zana (Danimarka), Sabri Atman (İsveç), M.Şehmus Güzel (Almanya), Helmut Oberdiek (Almanya), Kemal Yalçın (Almanya), Haydar Işık (Almanya), Raffi Hermonn (Fransa), Lokman Kondakcı (Fransa) ortak bir bildiri yayımladı. Ragıp Zarakolu’nun, Ermenilerin, Asurilerin, Elenlerin, Kürtlerin tarihleri, kültürel değerleri ve devletin bu halklara yönelik siyasetiyle ilgili kitaplar yayınlayarak karanlıkların aydınlanmasına, tabuların kırılmasına, halkların birbirini daha yakından tanımasına paha biçilmez katkılarda bulunmuş değerli bir yayıncı olduğunu belirten yazarlar, “Ragıp Zarakolu, aynı zamanda Türkiye Yayıncılar Birliği - Düşünceyi Açıklama Özgürlüğü Komitesi Başkanı'dır. Bu konumuyla, özgürce konuşup yazamayanların, kitapları, dergileri, gazeteleri yasaklananların, cezaevinde tutulanların, sürgünde yaşayanların en yakın destekçisi ve onların güvenilir bir dostudur” dediler.
 Zarakolu’nun bütün hayatının meydanda olduğunu, “Deniz Gezmiş'lerle Hakkari'deki Zap Suyu üzerinde köprü yapmaya gittiği 68'lerden beri, halklar arasındaki bir gönül köprüsü” olduğunu kaydeden yazarlar bildiride şu görüşleri savundular:
 “Son 30 yılı - ülkede ve dünyanın başka ülkelerinde - yayınevlerinde, kitabevlerinde, fuarlarda, üniversitelerde, panellerde veya konferanslarda konuşmalar yaparak, tebliğler sunarak geçen bu saygın entellektüeli, ‘terör’, ‘silahlı gizli örgüt üyeliği’ suçlarıyla ilişkilendirerek tutuklamak, tüm insani ve demokratik değerlere hakarettir. Ve asıl terör budur! Bu terörün amacı gözdağıdır, korku salmadır. Bu korku salma, yalnız Ragıp Zarakolu'na ve onun gibi tutuklanan BDP Parti Meclisi Üyesi Prof. Büşra Ersanlı'ya yönelik değil. Hatta yalnız Kürtlere de yönelik değil. Bu iktidara muhalif olan, barış ve demokrasi için sözü olan, sözünü yazan, söylemek için el kaldıran, başkaldıran herkesedir. Bu hukuk tanımaz faşizan baskıya karşı herkes, ama herkes –meleklerin cinsiyetiyle- uğraşmayı bir yana bırakıp birleşip meydanlara çıkmazsa, daha da geç kalınabilir.”
 Yazarlar, Zarakolu'nun “bir terör suçlusu” olarak gözaltına alınmasını, tutuklanmasını şiddetle kınadıklarını belirterek derhal serbest bırakılmasını istediler.

YNK: Talebanî û Barzanî dê Tirkiye û PKK`ê lihevbînin

Berdevkê politburoya YNK`ê Azad Cundiyanî ji Radiyoya Sawayê re regihand ku serokkomarê Êraqê Celal Talebanî û serokê Herêma Kurdistanê Mesûd Barzanî di nava kar û erkekî de ne da ku ew şer û cengê ku di navbera Partiya Karkerên Kurdistanê û dewleta Tirkiyeyê de heye bi dawî bikin.

Cundiyanî da zanîn ku herdu serok Talebanî û Barzanî kar dikin ji bo nehîştina şer û pevçûnên Tirkiye û PKK`ê li ber sînorên Herêmê de heye û di nava hewldanên cûr bi cûr de ne.

Azad cundiyanî aşkire kir ku erkên serokê Herêma Kurdistanê piştî serdana xwe bo Tehranê, ji bo rawestandina şerê tevgera PJAK`ê digel Êran`ê serkeftî bûye.

Di dirêjahiya daxuyaniya xwe de, Cundiyanî xuyakir ku di serdana dawiyê ya serokê Herêma Kurdisatnê Mesûd Barzanî de, Tirkiyeyê ji serokê Herêmê re xwesteka xwe ya rawestandina şer digel PKK`ê nîşandaye.

 

(*)PukMedia

‘Elma kokusu yayan kimyasal silahı açıklayın’

Fırat Haber Ajansı (ANF) KCK Yürütme Konseyi Murat Karayılan’ın gündemdeki konularla ilgili açıklamalarını yayınladı. 22-24 Ekim tarihleri arasında Çukurca’da (Çelê) çok sayıda HPG’linin yaşamını yitirdiği operasyonda kimyasal silahların kullanıldığına ilişkin iddiayı tekrar gündeme getiren Karayılan, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel’in kimyasal silahları Başbakan Erdoğan’ın onayıyla kullandığını ileri sürdü. Karayılan, şunları söyledi: “Maalesef bu konuda Türk basın-yayın çevreleri yine sınıfta kalmıştır. Ortada ciddi bir iddia vardır. Niye üzerinde durulmuyor? Açık ki, burada da ayırımcı bir yaklaşım vardır. Yine ilgili uluslararası kuruluşlar, diyorlar ki, elimizde belge yok, gündeme alamıyoruz. Belge nasıl elinize geçecek? Zaten bunu yapan devlet bunun belgelerini nasıl ortadan kaldıracağını da düşünmüştür. Her şeyden önce bu kullanılan kimyasal madde bildiğimiz düz hardal gazı değildir. Bu farklı, bir süre sonra etkisi dağılan, etkisi kalmayan farklı bir kimyasal maddedir. Yumuşatılmış kimyasal madde de olabilir. Ama her neyse etkisinin görülmemesi için cenazeler napalmla yakılmakta. Dikkat edelim Saddam, 1988’de Halepçe’de kimyasal silah kullandığında Batı o zaman da tıpkı şimdi Türkiye’ye yaklaştığı gibi yaklaştığı için olayı açığa çıkarmadı. Elma vb çeşitli meyve kokularını etrafa yayan bu silah nedir, bu alçakça ve namertçe kullandığınız kirli silahınız ne gibi bir silahtır, onu kamuoyuna açıklasanıza. Mertliğiniz varsa, insanlığınız varsa, vicdanınız varsa bunu yapmazdınız ama nafile. Bunlar sizde kalmamış, gözünüzü kan bürümüş. Ama bugün Kürdistan halkına bunlar reva görülüyor ve uluslararası güçler de kendi çıkarları için buna sessiz kalıyor tabii. Bunda sadece Türkiye basın-yayını ve kamuoyu değil, uluslararası kamuoyu da sorumludur.”

12 Kasım 2011 Cumartesi

Diyarbakır'da cenaze törenine gaz bombalı saldırı

  

Hakkari'nin Çukurca İlçesi'nde yaşamlarını yitiren HPG gerillaları Mizbah Ezer ile Ömer Erdoğan'ın cenaze töreni için Bayramoğlu Camii önünde toplanan 10 bini aşkın kişi, cenazelerin mezarlıktan camiye getirilmesine izin verilmemesi üzerine yürüyüşe geçti. Polis kitleye gaz bombalarıyla saldırdı. 

Dün Malatya'dan Diyarbakır'a getirilerek Yeniköy Mezarlığı'na götürülen HPG gerillaları Mizbah Ezer ile Ömer Erdoğan'ın cenaze töreni için sabah saatlerinden itibaren yurttaşlar törenin yapılacağı belirtilen Bayramoğlu Camii önünde toplantı. Polisler ise Yeniköy Mezarlığı'nı ablukaya alarak, cenazelerin camiye götürülmesine engelledi. Mezarlıktaki abluka devam ederken, Bayramoğlu Camii önünde ise yaklaşık 10 bin kişi toplandı.

Cami önüne yurttaşların gelişi devam ederken, sık sık, "Şehîd namirin", "Bijî Serok Apo", "İntikam" sloganları atılıyor. PKK ve KCK bayrakları ile PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın posterlerinin açıldığı alanda, yaşamını yitiren gerillaların fotoğraflarının bulunduğu pankart açıldı. "Kürt halkı uğruna direnen gençleri unutmayacak" yazılı dövizin dikkat çektiği törende yaşamlarını yitirenler anısına saygı duruşu yapıldı. Bu sırada "Çerxa Şoreşê" marşı okundu.

Öte yandan polis, kitlenin dağılması yönünde uyarı yaparak, aksi durumda müdahale edeceğini belirtti. BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana, BDP'li vekiller Emine Ayna ve Ayla Akat Ata, BDP'li belediye başkanları da caminin önüne geldi. Polisin Yeniköy Mezarlığı'nda bulunan cenazelerin camiye getirilmesine izin vermediği belirtilmesi üzerine, kitle mezarlığa doğru yürüyüşe geçti. Ancak yürüyüşün başlamasıyla polis barikat kurdu.

Engellemenin üzerine Selahattin Demirtaş Diyarbakır Valisi ile görüşürken, helikopterler de kentin üzerinden uçuş yaptı. Görüşmelerden bir sonuç çıkmazken, polis kitleye gaz bombaları ve tazyikli su ile saldırıya geçti.

ANF NEWS AGENCY

Resmi makamlardan çelişkili açıklamalar !

Haber Merkezi -  İzmit’te deniz otobüsünü kaçırma olayı ile ilgili Türk yetkililerinden birbirinden farklı ve çelişkili açıklamalar geldi. Kocaeli Valisi “bomba yok”, İstanbul Valisi “çatışma yok” dedi, İçişleri Bakanı ise “3 adet 450 gram A4 patlayıcı” bulunduğunu savundu.

İzmit-Karamürsel seferini yapan deniz otobüsü dün akşam 18.30’da kaçırıldı. İstanbul Selimpaşa'ya demir atan Kartepe isimli deniz otobüsüne sabah saatlerinde yapılan operasyonda, eylemci öldürüldü. Eylemcinin baş ve göğsünden vurularak öldürüldüğü öğrenildi.

Olayın yaşandığı sıralarda ve sonrasında yetkililer birbirinden farklı açıklamalarda bulundu. Her açıklama bir diğerini yalanladı. Ancak tüm açıklamalar infaz kuşkusunu güçlendirdi.

İstanbul Valisi: Çatışma olmadı

İlkin İstanbul Valisi Avni Mutlu da ''Operasyonun başlamasından çok kısa süre sonra gemiye çıkılarak eylemci ölü olarak ele geçirilmiştir. Eylemcinin terör örgütü mensubu olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır. Eylemcinin üzerinde bir düzenek mevcuttur. Çatışma olmadı'' dedi.

Kocaeli Valisi: Bomba yoktu

Ardından Kocaeli Valisi Ercan Topaca “Deniz otobüsünü kaçıran kişinin üzerinden bomba çıkmadı. Öldürülen kişinin üzerinde şişe ve kablolarla bomba süsü verilmiş düzenek bulundu” diye açıklamada bulundu.

Vali Topaca bir sonraki açıklamasında ise olayın “adli” olabileceğini söyledi: “Burada önemli olan bu kişilerin bağlantıları, kimlerle nasıl yaptığının açığa çıkarılmasıdır. Bu hususta araştırmalar, incelemeler, soruşturmalar devam etmektedir. Ancak ilk bulgular olayın adi olay olma ihtimalini kuvvetlendirmekle birlikte, tam kesin sonuca ulaşmış değiliz. Umarım bunun terör bağlantıları olmaz ve adi bir olay şeklinde olduğu yönündeki kanaatimiz güçlenir.” dedi.

Bakan Şahin: 3 adet 450 gram A4 patlayıcı çıktı

İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin ise öldürülen kişinin 1984 doğumlu Mensur Güzel olduğunu söylerken, üzerinde patlayıcı bulunduğunu savundu. NTV'ye konuşan Şahin, Güzel’in Diyarbakır Kulp ilçesine kayıtlı olduğunu ve PKK’nin Kocaeli sözde gençlik sorumlusu olduğunu iddia etti.

Eylemci üzerinde 3 adet 450 gram A4 patlayıcı çıktığını öne süren Şahin, eylemcinin nasıl öldürüldüğüne dair herhangi bir ifade kullanmadı.

ANF NEWS AGENCY

Gemi kaçırma olayının adli olma ihtimali güçleniyor

Kocaeli Valisi Ercan Topaca, deniz otobüsünü kaçırma olayına ilişkin ilk bulguların “adli olma” ihtimalini güçlendirdiğini söyledi.

Dün akşam saatlerinde İzmit-Karamürsel seferini yapan deniz otobüsünü kaçırma olayı ile ilgili yeni bir açıklama yapan Kocaeli Valisi Ercan Topaca, “Burada önemli olan bu kişilerin bağlantıları, kimlerle nasıl yaptığının açığa çıkarılmasıdır. Bu hususta araştırmalar, incelemeler, soruşturmalar devam etmektedir. Ancak ilk bulgular olayın adi olay olma ihtimalini kuvvetlendirmekle birlikte, tam kesin sonuca ulaşmış değiliz. Umarım bunun terör bağlantıları olmaz ve adi bir olay şeklinde olduğu yönündeki kanaatimiz güçlenir.” dedi.

Vali Topaca bir önceki açıklamasında, “Deniz otobüsünü kaçıran kişinin üzerinden bomba çıkmadı. Öldürülen kişinin üzerinde şişe ve kablolarla bomba süsü verilmiş düzenek bulundu” demişti.

ANF NEWS AGENCY

Kocaeli Valisi: Deniz otobüsünde bomba çıkmadı

Haber Merkezi -  Kocaeli Valisi Ercan Topaca,Cuma akşamı Kartepe isimli deniz otobüsünü kaçıran eylemci üzerinde bomba düzeneği olmadığını açıklaması, infaz şüphesini güçlendirdi.

İzmit-Karamürsel seferini yapan deniz otobüsü dün akşam 18.30’da kaçırıldı. İstanbul Selimpaşa'ya demir atan Kartepe isimli deniz otobüsüne sabah saatlerinde yapılan operasyonda, eylemci öldürüldü. Eylemcinin baş ve göğsünden vurularak öldürüldüğü öğrenildi. İlkin eylemci üzerinde bomba olduğu iddia edildi.

Ancak Kocaeli Valisi Ercan Topaca, “Deniz otobüsünü kaçıran kişinin üzerinden bomba çıkmadı. Öldürülen kişinin üzerinde şişe ve kablolarla bomba süsü verilmiş düzenek bulundu” dedi.

Eylemcinin “K.A” adına düzenlenmiş sahte kimlik kullandığını tespit ettiklerini söyleyen Topaca, eylemcinin kullandığı iddia edilen “Kent Kart”ın sahibi M.B.A'nın ise İzmit'in Erenler Mahallesi'ndeki evinde gözaltına alındığını belirtti.

İstanbul Valisi Avni Mutlu da ''Operasyonun başlamasından çok kısa süre sonra gemiye çıkılarak eylemci ölü olarak ele geçirilmiştir. Eylemcinin terör örgütü mensubu olduğu net bir şekilde anlaşılmıştır. Eylemcinin üzerinde bir düzenek mevcuttur. Çatışma olmadı'' dedi.

Topaca ve Mutlu’nun açıklamaları infaz şüphesini güçlendirdi. Bu eylemde ayrıca AKP hükümetinin Türk medyasına verdiği yeni direktifler de kendisini gösterdi.

ANF NEWS AGENCY